Son dönemde uluslararası arenada dikkatle izlenen gelişmeler, İsrail’in hava savunma sisteminde büyük bir zayıflama yaşandığını ortaya koyuyor. Özellikle ABD ile ilişkilerin gerginleşmesi, İsrail’in füze kalkanı olarak bilinen Iron Dome sisteminin etkinliğini sorgulayan bir tabloya dönüşüyor. ABD’siz geçen 10 gün, bu süreçte yaşanacakların belirleyici bir unsuru haline gelebilir. Sadece askeri değil, siyasi ve diplomatik boyutlarıyla da öne çıkan bu durum, Orta Doğu’yu yeniden ateşleyebilir.
İsrail’in Iron Dome, günümüzde dünyanın en etkili hava savunma sistemleri arasında sayılıyor. Ancak son aylarda, ABD yönetiminin bu sisteme olan desteğini azaltması, İsrail’in savunma açıklarını gün yüzüne çıkarıyor. Analistler, bu durumun hem askeri hem de siyasi sonuçlarının olabileceğini belirtiyor. ABD’nin silah yardımlarının azaltılması, İsrail’in füze kalkanının verimliliğini doğrudan etkileyebilir. Çünkü Iron Dome’ın sürekli olarak güncellenmesi ve bakıma alınması, büyük ölçüde ABD’nin sağladığı finansmana bağlıydı. Bunun yanında, ABD’nin tüm bu gelişmeler karşısında sergileyeceği tutum da İsrail için kritik öneme sahip.
Bu bağlamda, İsrail basınında yer alan haberlere göre, ABD ile yapılacak olan her türlü görüşme ya da anlaşma süreci, hem askeri hem de stratejik çözümler açısından acil bir gereklilik haline gelmiş durumda. Eğer bu süreçte bir ilerleme kaydedilmezse, Iron Dome sistemi, geçmişte olduğu kadar etkin bir şekilde çalışamayabilir. Özellikle Gazze Şeridi’ndeki grupların artırdığı tehditler, bu durumu daha da kritik hale getiriyor.
İsrail’in, dış politika ve güvenlik açısından uyumlu bir şekilde hareket etmesi, ülkenin hayati çıkarlarını etkileyen başka önemli bir unsur. ABD’nin arka planda durmaması, İsrail’in kendi başına savunma hatlarını güçlendirmeye çalışmasına neden olacaktır. Ancak bu tür bir bağımsızlık, elbette belirli zorluklarla birlikte gelecektir. Ülkenin kendi yerli savunma sanayisini geliştirmesi gerekliliği, plansız bir şekilde büyük finansal maliyetlere yol açabilir.
Öte yandan, bölgedeki diğer ülkelerin de İsrail’in savunma kapasitesindeki zayıflamayı fırsat bilerek harekete geçmesi mümkündür. Özellikle, İran ve desteklediği İslamcı grupların bu durumdan yararlanmayı planlayabileceği düşünülüyor. Zayıf bir füze kalkanı, İsrail’in uluslararası itibarını da sarsabilir. Bu, sadece askeri bir tehdit değil, aynı zamanda uluslararası diplomasi arenasındaki itici gücü de etkileyebilir. Wadi Araba’daki barış anlaşması, bu tür gelişmelerin etki alanında kalabilir.
Bütün bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda, İsrail’in durumu kritik bir aşamaya ulaşmış durumda. Son 10 gün, yeni stratejilerin ve uluslararası ilişkilerin şekilleneceği bir dönem olabilir. ABD’nin son zamanlarda özelleştirilen bazı temasları, tarafların birbirine olan güvenini ve işbirliğini yeniden normalliştirme çabasını göstermesi açısından umut verici. Ancak yaşanan belirsizlikler, bu ilişkilerin seyri üzerinde derin etkiler yaratabilir. Özellikle, Orta Doğu’daki dinamiklerin sürekli olarak değiştiği bir dönemde, bu tür bir belirsizlik İsrail’i daha da kırılgan bir duruma sokabilir.
Son olarak, dünya genelinde artan bu tür askeri çekişmelerin, aslında daha geniş bir gerekçeye dayandığını unutmamak gerekir. Diğer ülkelerin engelleri aşarak daha güçlü olmaya çalışmaları, dolaylı olarak İsrail’in de siyasi ve askeri manevra alanını daraltıyor. Tüm bu sebeplerle, ABD’siz geçen 10 gün, hem İsrail’in güvenliği hem de bölgenin geleceği açısından kritik bir dönüm noktası olabilir.